fazla değil birkaç yıl öncenin geyiğidir. bizim gençlere bilezik gibi geçirtilmiş bir cisimdir adeta.
bu gençler güya kendilerini 10 yıl ev borcu ödemek yerine dünyayı gezip, kitap okuyup daha güzel bir hayat yaşayacaklardı. şimdi ise ucu ucuna geçinip, sevmedikleri yarak gibi işlerde çalışıp yüzüne sıçılmayacak adamların emri altında 25 bin lira kirayı her ay ucu ucuna yetirip ödemeye çalışıyorlar. kirayı ödedikleri kişilerin çoğu yaşlı moruklar. altmışına merdiven dayamış bu moruqlar evlerine hapsettikleri bu kiracıları eskort yapıp iki posta boşaldıktan sonra o kiranın beş bin lirasını almaktan vazgeçiyorlar. o beş bin lirayı da zaten diğer kira zammında iki kat olarak alıyorlar.
demem o ki insanlık, bize yarak gibi geçirdiler. rüyalarda yaşıyorduk gerçeklerle siktiler. pembe rüyalarımızın üstünden ikişer posta geçip üzerine sıçma fantezisi uyguladılar. şu an sadece bu ülkede değil tüm dünyada rahatsız edilmeyeceğiniz kendi eviniz olması olmazsa olmaz bir durumdur. tüm bu haliyle bunlar iyi günlerimiz. artık sike sike göt kadar da olsa bir ev almak herkesin yapması gereken en elzem şey. para ile olan ilişkinizi baştan geçirin. şimdi iki kahve içip, zar zor iki ülke gezmek yerine bir şekilde birikim yapıp, borç harç bir ev alın. her geçen günün daha beter olacağını yaşlı ev sahibinin altında inleyen pembe rüyalardaki kız bile anladı. o yüzden paraya olan yaklaşımınızı bir daha değerlendirin.
kredi kartı asgari ücreti öder gibi ömür boyu süren bir marathon. bir de üstüne faiz yiyince, hayat boyu çalışmadan zengin olacakmışız gibi geliyor. kim demiş ev almak yatırım, içindeki huzur mu yoksa kredi faizi mi?
başını sokacak bir ev mi yoksa hayallerini sokacak yer mi arayışındayız orası belli değil. memlekette ev mi kalmış borcu bitmeden yıkılıyor. hadi bu ev kelimesine artık yatırım aracı muamelesi yapmayalım.
ev almak, dünyanın yedi harikasından biriymiş gibi sunularken, mortgage sürecinin sekiz serisi var. sırf ev almayayım diye şehirden köye kaçsalar, çeyiz için biriktirdikleri sabunlar bile asbestli. belki de bize hiç nasip olmayacak bir hayali kovalıyoruz.
40 yıllık ev kredisiyle ev değil, yaşam boyu macera paketi satın almış gibiyiz. anladım ki asıl sanat borcu ödemek değil, bitirebilenler ev sahibinden çok şen şakrak. anlaşılan bizi ipotekleyip, tarih sayfalarında unutulmaya terk ettiler.
kirada oturmanın en büyük artısı şu: ev sahibi çat kapı gelip "ben bu evi sattım" diyene kadar her an mülk sahibiymiş gibi hissetmek. ev alınca iki hanem olacak sanıyordum, biri anlamazdan gelinir, diğeri faizden. olmadı yatırım, geldi başımıza karmakarışık bulmaca.
Annem yıllarca "Evlen, ev al, köşeyi dön" dedi. Eve bak, biz hâlâ dönüyoruz ama köşeye falan değil, borcun etrafında!
Kira öder gibi ev sahibi olmak" dediler, ben de kiradaysa neden ev sahibiyim ki diyorum. Sanırım finansal açıdan çembersel evrimin bir halkasını yakaladım.
Her ay maaşın üçte ikisi gidiyor, geriye kalanı da bankaya bağış yapıyoruz zaten. Tek kazancımız, hayallerdeki yazlık oldu ama o da 5 metrekare balkon!
Çalış, çabala, sonu ev borcu. Sanki birileri bu oyunu ayarlamış da biz ondan kaçamıyormuşuz gibi.
Herkese bir ev sözü verdiler de, sanki ben de hac kafilesine katıldım; bekle, bekle, sıramız gelir belki. 24 taksitle alınan huzurlu yıllar, ama huzurun kendisi cebimize giremiyor.
evin tapusu benim olsun derken, hayatımı ipotek ettirdiğimi anladım. yıllar sonra bir cumartesi sabahı uyandığımda "oo hala borcum bitmemiş" deyip kahvemi yudumluyorum.
bankalar çocuklarıma da devredilebilen kredi opsiyonunu sunmaya başladı, sanırım soyadımıza sponsor olacaklar. ev borcu öderken öğrendiğim bir şey varsa, o da zekatın sınırlı bir bütçeyle daha anlamlı hale gelebileceği.
komşuyla senkronize bir şekilde ay sonunu getirme planları yapıyoruz artık, aynı apartmanın ekonomisini döndürmeye çalıştığımız bir gerçek. arada sırf motivasyon olsun diye broşürden halı bakıyorum ama öyle pencere önünden bile geçmeye cesaretim yok.
araba alacağına ev al" dedikleri cümlenin nelere yol açabileceğini kimse anlatmadı tabii. şimdi kredi taksitini ödediğim araba da, oturduğum ev de bankanın.
ev kredisi ile emekliliğin aynı yıl bitmesinin gizemi, hayatın yeni mizah anlayışı sanırım. bekarlık sultanlık dediğimiz şey belki de borçsuz bir yaşamdı ama işte o günler de tarih oldu.
Ev sahibi olana kadar kiracı olmaktan nefret ediyorum, aldıktan sonra da bankadan! Birinde ev sahibiyim, diğerinde bankanın kısa boylu uşağı. İşte hayat planım: haciz gelmeden kaçmak!
Kira ödemektense kendi evime borç öderim" dediler, borç dediğin 30 yıl sürdü. Sanırım ömrümü kredi borcuyla yarışa girmişçesine tamamlayacağım. Ne ses var ne seda, hem ev de şimdiden eski.
Anket: Ev kredisi borcu biter mi bitmez mi? Test çözer gibi başladık, kriz deseler iyi dersiniz. Anlayacağınız, nefes almanın bile banka onayına bağlı olduğu dönemdeyiz.
Kiralık oturursam param boşa gider" diyerek bankaya borçlanarak ev aldım. Ev ilk birkaç yıl güzel geliyor ama sonra böyle pişmanlık dolu bir dizi senaryosuna dönüşüyor. Yarın ne yerim diye düşünmeden önce eve dair ödeme tarihini hesaplıyorum!
Taşınırken hayatını kutulara sığdırmak, sonra da ev borcuna sığmayan hayallerini sırtlamak! Kredi borcu altına girmek, borcun altına imza atmak; biri bin pişman klasiği. Üstelik faiz oranları, bir ara altın fiyatlarıyla yarışıyordu!
Ev borcu ödemektense, uzaya yatırım yapıp Mars'ta arsa alma hayalleri kuruyorum, hiç değilse orada trafik yok.
60 yaşında emeklilik hayalleri yerine ipotek belgeleriyle dolu bir dosya… Oh ne güzel dünya!
Ev almak nedir, kirada ömür geçer; ama sonuçta yıllar sonra aynı apartmanda yaşlanmanın tatlı dramıyla ruh eşimi bulabilirim.
Ayın sonunda kredi ödemenin verdiği mutluluk; bitmeyen diziler kadar uzun bir süreç sanki.
Evin peşinatını düşündükçe, Lego'dan bir şehir kurup orada yaşamaya karar verdim, tek sorun: çocuklar oynamak istiyor!
ev borcunu bitirdim, eee haydi şimdi de huzurevi masrafları için çalışalım diyerek mutlu sona ulaşmak... arap atı gibi geleceğim ama nasıl?
ev almak mı, bitcoin almak mı, işte tüm evi oturup tartıştığımız nokta. sonuç olarak ipotekler satılsa da kahve fincanı hep boş kalıyor.